16 Mart 2010 Salı

KEDİLER ERKEKLERDEN NEDEN DAHA İYİDİR???

ÇÜNKÜ;
-KEDİLER TUVALETLERİNİ YAPTIKTAN SONRA ÜSTÜNÜ KAPATIRLAR.
-BİR KEDİYİ EĞİTMEK İÇİN EN AZINDAN BİR ŞANSINIZ VARDIR.
-KEDİNİZ EVE NE GETİRİRSE GETİRSİN,MEMNUN OLMUŞ ROLÜ OYNAMANIZA GEREK YOKTUR.
-BİR KEDİNİN ANNESİ İLE ASLA ZAMAN GEÇİRMEK ZORUNDA DEĞİLSİNİZDİR.
-KEDİYE YEMEK VERDİĞİNİZDE HİÇ DEĞİLSE MIRLAYARAK TEŞEKKÜR EDER.
-KEDİNİZİN EN YAKIN ARKADAŞINIZA KUR YAPMASI SORUN YARATMAZ.
-PARTİ VERDİĞİNİZDE KEDİNİZİN FAZLA YEMEKTEN ŞİŞME İHTİMALİ YOKTUR.
-BİR KEDİ MUTLULUĞUN KAYNAĞI OLARAK SİZİ,ERKEKSE KENDİNİ GÖRÜR.
-BİR KEDİ ÜZERİNİZE ATLARSA BAŞINI OKŞAMANIZ ONA YETERLİ GELECEKTİR....

KEDİ FIKRALARI.:::ADEM'İN CEZASI...

Adem Cennet'te yalnız başına dolaşmaktan artık sıkılmıştı ve ''Tanrım bana yalnızlığımı dindirecek bir şey gönder''dedi.Tanrı ademe kulak verdi ve ona bir köpek gönderdi.Adem çok mutlu olmuştu.Köpekle Cennet'in bahçelerinde koşuyor,gülüyor ve oynuyordu.Köpek Adem'i bir an olsun yalnız bırakmıyor ve ondan başkasının sözünü dinlemiyordu.Ama çok geçmeden Melekler Tanrı'nın huzuruna çıktılar ve köpeğin Adem'i çok sevdiğini Adem'in köpeğin ona aşırı bağlılığından dolayı gün geçtikçe kendini önemli ve biricik görmeye başladığını bildirdiler.Tanrı ''desenize Adem şımardı'' dedi Meleklere.Melekler evet anlamında kanat çırptılar.Tanrı bir süre düşündü ve devam etti. ''Anlaşıldı''.Adem'i biraz terbiye etmek ve hizmet etmeyi öğretmenin zamanı geldi.Görsün bakalım şımarık olmanın cezasını neymiş.Hemen ''KEDİYİ'' Ademe gönderin....

2 Şubat 2010 Salı

KEDİLERİN ÖZELLİKLERİ...


Dünyada 33 farklı ırktan çoğalan 500 milyonun üzerinde evcil kedi bulunmaktadır.


En iri kedi ırkı RAGDOLL,en ufak kedi ırkı SİNGAPURA'dır.RAGDOLL cinsi kedilerin erkeklerinin ağırlığı 5.5. kg ilke 9 kg arasında değişirken,dişilerinin ağırlığı 4.5. kg ile 7 kg arasında değişir.

SİNGAPURA cinsinin erkekleri yaklaşık 3 kg iken dişileride yaklaşık 2 kg'dir.


BİR KEDİYİ OKŞAMANIN KAN BASINCINI DÜŞÜRDÜĞÜ BİLİMSEL OLARAK İSPATLANMIŞTIR...

Kediler tüm memeliler arasında en uykucu hayvanlardır.Her gün ortalama 16 saati uyuyarak geçirirler.Bu açıdan bakıldığında,7 yaşındaki bir kedi sadece 2 senesini uyanık geçirmektedir :)


Kedilerin köprücük kemiği olmadığından kafalarının sığabildiği her yerden geçebilirler.

Birk kedi diğer bir kediye hemen hemen hiç ''miyav''lamaz.Bu ses bu canlıların insanlara ayırdıkları bir hitaptır.

Kediler 185 derecelik bir görüş açısına sahiptirler.

Kediler renkleri görebilmekle birlikte kısmi renk körüdürler.Bu renk körlüğü insanlarda görülen kırmızı/yeşil renk körlüğüne denk gelmektedir.(Kırmızı tonlar yeşil tonlarında, yeşil tonlarıda kırmızı tonlarda görmektedirler.)

Öte yandan bir kedi hayatının neredeyse % 30'unu kendisini tımar ederek geçirir.Kedilerin kendilerini tımar ederken harcadıkları tükürük salgısındaki sıvı miktarı boşaltım sistemi aracılığı ile çıkardıkları sıvı miktarından fazladır..


Kediler asil ve mantıklı bir kişiliğe,mükemmel sezgilere ve akılcı bir duyarlılığa sahiptirler.Meraklı davranışları ve hayata pozitif bakışlarıyla hemen dikkat çekerler.Kendileri gibi dışa dönük yaşamayı seven ve hayata olumlu bakan insanlar tarafından tercih edilen bu kediler,2-3 yıl içinde çocukluktan ergenliğe geçerler.


Kediler son derece meraklıdır.Ne olduğunu keşfetmek için hwer türlü şeyin içine girip tırmanmaya çalışırlar..


Kedilerin en belirgin özelliklerinden biride mırlamaktır.Özellikle çok sakin,huzurlu ve mutlu olduklarında mırlarlar...

25 Eylül 2009 Cuma

SOSYOLOJiK BOYUTUYLA TELEViZYON





Televizyon…
Üçte biri uyku üçte biri iş ve hayat koşuşturmasıyla geçen günlerimizin son üçte birinin rakipsiz talibi. Televizyon artık varlığının farkında bile olmadığımız fakat hayatımızın üçte birini kontrolünde geçirdiğimiz kronik bir alışkanlık, biraz daha realist bir bakışla bir hastalık. Peki nedir bizi kendi isteğimizle bağımlı yapan(bu bakımdan bir uyuşturucudan farksız olan) hayatla gerçek ilişkimizi koparıp onunla sanal bir bağ kurmamızı sağlayan bu teknoloji “harikası”.Televizyonun etkilerinin üzerinde durmadan önce onun icadını nasıl çalıştığını ve ne zaman yaygınlaştığını öğrenelim:Televizyon yani bir sürü resmi bir anda arka arkaya çekip sıralayabilen bir alet fikri ilk olarak 1873’te selenyumun ışıl elektrik özelliklerinin bulunmasıyla gündeme geldi. Daha sonra 1884’te yüksek hızla dönen Nipkow diskiyle ilk denemeler yapıldı, 1889 da bu alet aynalı çarkla değiştirildi, 1905 yılında Karl Braun’un geliştirdiği katot tüpüyle yeni bir adım attı ve en son 1935’te Zworkın’in ikonoskop adlı aygıtının kullanılmasıyla günümüzde bildiğimiz televizyon formatına girdi. Daha sonra 2. Dünya Savaş’ında kullanılan hertz demetlerinin televizyonlarda kullanıma girmesiyle görüntünün göze sanki olay gerçekten yaşanıyormuş gibi intikal etmesi sağlandı.Televizyon bu dönemden sonra Avrupa, Japonya ve Amerika’da değişik şekillerde gelişimini sürdürdü. (405 SATIR, 625 SATIR, 819 SATIR- NTSC-SECAM-PAL) 1960’larda bu sistemler birleştirilip tek standart yapılmaya çalışıldıysa da başarılı olunamadı, ve bu işin zamanla çözümleneceği düşüncesine varıldı. Daha sonra farklı ülkelerin yayınlarının paylaşılabilmesi için çeviriciler geliştirildi.Televizyon canlı yayının yapılmaya başlamasıyla farklı bir boyut aldı. Öyle ki 1963’te Amerikan Halkı Kennedy’nin katilini öldüren Jack Ruby’yi katili canlı yayında öldürürken izleyebildiler. Bunun dışında 1965’te Vietnam Savaşı canlı yayında televizyonlardaydı. Bütün bunlar (iyi veya kötü tartışmıyorum) günümüzde BBG, canlı realite şovları gibi şekillere büründü ve popülaritesi de binlerce kat artı.Günümüzde televizyon üzerine tartışmaların en önemlisi yararlı olup olmadığı veya zararlarının yararlarından fazla olup olmadığı tartışmasıdır.Kötü haberi sona saklayalım ve önce televizyonun faydalarından bahsedelim:Televizyon bir kitle iletişim cihazıdır. Yani, televizyon dünyada olup bitenleri bize en kolay yoldan haber verebilecek, diğer insanlarla düşüncelerimizde benzerlik veya farklılık olup olmadığını sınayabileceğimiz, bütün bunların yanı sıra insanlarla ortak konular üzerine konuşmamızı sağlayan (diziler,maçlar,haberler) ve bu anlamda insanı sosyalleştiren(derinine inildiğinde tekdüzeleştiren) bir cihazdır. Televizyon işlerimizde de bize yardımcıdır, mesela ertesi gün havanın nasıl olacağını televizyondan öğreniriz ve buna göre önlemimizi alırız, veya köprüde trafik olduğu söylenirse 2. köprüden gideriz. Ayrıca ekonominin gidişatı yani bizim uğraştığımız meslekle ilgili bilgilere de televizyon sayesinde sahip oluruz. Mesela bir milletvekili dolar yükselecek derse; hemen dolara yükleniriz.Aslında iyice düşününce televizyonla doğmuşsak onsuz yaşamanın zorluğunun göz ardı edilemeyeceğini görürüz. Çünkü televizyonu herkes izler, ve o dünyayı bizim ayağımıza getirmiyor desek yalan olur. UEFA kupası finalini televizyon olmasa nasıl izlerdik? Bir yolu var tabi ki; Maça gitmek, tamam gidersin ama bir gidersin iki gidersin insanın bütçesi dayanmaz buna, ayrıca her maçı izlemek isteyen stada akın etse bu etkinliğe stat dayanmaz. Bu örnek bence güzel bir örnek çünkü futbolu da popüler yapan televizyondan başkası değildir. Televizyon olmasa nasıl bukadar insan Real Madrid’de oynayan Zidane’dan bahsedebilirdi ki? Veya nasıl bir insan BBG Eray’ı tutabilirdi? Bu özelliğinin yanı sıra haberlerde fakirleri de görüp onlar hakkında içimizin sızlaması televizyonun duygularımızı da kontrol eden bir cihaz olduğunun kanıtıdır.

28 Şubat 2009 Cumartesi

Kızılderili Astrolojisine Göre Wapiti Burcu



Sembolik Dönem: Karlı Günler

Bitki: Karaçam

Maden: Obsidiyen

Koruyucu Ruhu:Mudjekeewis

Renk: Siyah

Kabilesi: Fırtına Kartalı Kabilesi

Uygun Eş:

GeyikTarih:22 kasim/21 aralik


Karlı Günler Döneminde dünyaya gelen insanların hayvanlar dünyasındaki totemi wapiti, bitkiler alemindeki totemi karaçam ve madenler alemindeki totemi ise, obsidiyen taşıdır. Uğurlu rengi siyah, kabileleri ise Fırtına Kartalıdır.Volkan camı olarak da bilinen obsidiyen, süs eşyalarında yoğun olarak kullanılmıştır. Obsidiyenin temel maddesi toprağın bağrında yattığı için bu taşın, insanları toprak enerjisine bağlayan bir güç taşıdığına, bu güce saygı duymayı ve yararlanmayı öğrettiğine inanılırdı.Wapiti insanı da taşı gibi parlak, saydam yapılı bir kişidir. Temel özelliklerini iyi geliştirip, eğitmişse, tüm varlığını kaplayan bir pırıltı kazanır. Çevresindekiler, iç dünyasını gösterebilir, ama bunu istediği ölçüde yapar. Wapiti burcu, taşı gibi, yeni bir işe, yeni bir duruma alışmakta zorluk çeker, ancak alıştıktan sonra kararlılık gösterir. İçinde sürekli olarak bir ikilik taşıdığı için, yaşamı boyunca bıçak sırtında da yürüyebilir.Wapiti insanının iç dünyası berraklığa kavuşmuşsa, çevresi için bir ayna, bir yansıtıcı olur. Böyle bir noktaya ulaştığı zaman, karşısındakinin ruhsal durumunu yansıtarak ortaya çıkarır, sorunlarını çözmesine yardımcı olur.Bu burcun bitkiler dünyasındaki totemi karaçamdır. Karaçam filizleri gıda olarak kullanılırken, ağacın kendisi özellikle solunum sistemi hastalıkları için çok faydalıdır.Wapiti insanı kendine verilen olanakları, verileri kullanıp ve dengelerse, karaçam gibi görkemli olabileceğini yine karaçamdan öğrenebilir. Bu insan ağacı gibi, yumuşak ama güçlüdür. Bu içsel güç, hep doğru yola yönelebilmekten, başkalarını da kendileri için yararlı olana yöneltmekten gelir. Wapiti insanı doğuştan sahip olduğu adalet duygusuyla, her durumda gördüğü haksızlıklara karşı çıkar. Güçlü içgüdüleriyle başkalarının da yüreğini okuyabilir, ruhsal düğümlerini çözme konusunda yardımcı olabilir.Bu burcun uğurlu rengi yeryüzünü örten gecenin siyahıdır. Gece biçimlerin silindiği, günün hareketli yaşantısının yerini düşünceye bıraktığı zamandır. Gecenin siyahı, her şeyi yeniden doğurabilecek, her şeyi gizleyen ve örten siyahtır. Bu siyah sayesinde Wapiti içgüdülerinin ve varlığının derinliklerinden gelen bilgileri yüzeye çıkararak, yaşamına yön verebilir.Wapiti burcunun hayvanlar dünyasındaki totemi, sadece Kuzey Amerika'da yaşayan, çok iri boynuzlarıyla ünlü, gelişkin ve iri bir Geyik olan wapitidir.Wapitiler, ormanlarda, vadilerde ve yaylalarda yaşarlar. Birbirlerine karşı güven ve sorumluluk duygusu taşıyan bu hayvanlar, gruplar halinde yaşar.Wapiti burcundan olan insan da totemi gibi, soylu bir izlenim yaratır. Gururlu ve dik bir duruşu, dengesi yerindeyse, saygı ve sevgi uyandıran havası vardır. Kendi içine dönük olduğu, okuduğu, duyduğu, yaşadığı şeyleri özümseyebildiği için, genellikle dış görünüşü, öğrencilerini etkileyen iyi bir öğretmen gibidir. Wapiti insanı bu çekiciliğinden yararlanarak, önce insanları kendisine bağlar, sonra da bilgilerini büyük bir cömertlikle onlara aktarır.Wapiti hem kuramsal olarak, hem de uygulamada sağlam bir adalet duygusuna sahiptir ve kendisine haksız gelen hiç bir şeye tahammülü yoktur. Haksızlıkla karşılaştığı zaman, yüksek sesle duyurarak, haksızlığın üstesinden gelmeye çalışır. Bu çağrı genellikle herkesin iyiliği içindir.Wapiti insanı gerekli gördüğü zaman başkasının yönetimine girebilse de, aslında çok güçlü bir bağımsızlık duygusuna sahiptir. Bazen de kendi düşüncelerine dönerek, çevresiyle olan bağlarını adeta koparır. Varlığının derinliklerini gizlemekten hoşlandığı için, gerçekten açılmasını gerektirecek yakın ilişkiler kurmaktan kaçabilir.Wapiti insanı Fırtına Kartalı Kabilesinin diğer üyeleri olan Aladoğan ve Mersinbalığı bireyleriyle büyük bir uyum içindedirler. Kelebek Kabilesinden Susamuru ve Karga da iyi ilişki kurabildikleri burçlardır. Wapiti, Kelebek Kabilesinden Geyik ile muhteşem bir bütünleşme yaşar.

14 Şubat 2009 Cumartesi

80'li yıllarda çocuk olmak...



1980li yıllarda hayatının ilk tecrübelerini yaşamış, ilkokula gitmiş,Kenan Evren´i, Erdal İnönü´yü, Özal'ı tanımış olmak,Ajda Pekkan´ın Alo, Michael Jackson´ın Pepsi reklamlarını hatırlayacak kadar şanslıolmak demek.
Big in Japan, The Final Countdown, Eye of The Tiger demek.
İcraatın içinden demek, "Semra koy bir kaset de neşemizi bulalım" demek.
Köprü demek, ödediğiniz her kuruş verginin yol, su, elektrik olarak size geri dönmesi demek
Voltran Voltran Voltran demek , depozito toplamak adına kola şişesi biriktirmek demek , Adile Naşit`ten masal dinlemek demek.
Debbie Gibson, tiffany, Jason Danovan, Sandra, Modern Talking. vb. dinliyor olmak...
Comanchero´nun ve life is life'ın sözlerini ezberlemeye çalışmak demek...
Michael Jackson, Madonna, Samantha Fox demekKorhan Abay, Cenk Koray, Metin Milli, Ersen ve Dadaşlar demek.
Clementine, He-man, She ra, Transformers demek.
Okula siyah önlükle gitmek demek.
Kayahan, Nilüfer, Sezen Aksu, Barış Manço ile büyümek demek.
İhtilal çocuğu demek, Köle İzaura demek, Ziyaretçiler demek!!!!Acidçi misin metalci mi demek...
Moruk demek,Herild yani demek,Hey corc versene borc demek,olmaz maykil bende de yok cevabını işitmek demek,geriye dönüp baktıkça iç geçirmek demek...
Yüzyıl içindeki en iyi, en kıyak kuşak. Hem eski hem yeni olmak demek.
Biraz gözü açık bir 80'li, yüz yıllık nesil kültürünü bir porsiyonda almış demektir.edi mörfiiiiiii huuuuuuuuuuuuuu şörli makleeyynn yeeeeeee diye bağırıpen az bir technotronic kasetine sahip olmak demek.
Mahalle çeşmelerinden su içmek, bayramları iple çekmek, cumhurbaşkanı denince Kenan Evren'i hatırlamak demek
Koltuk altında topla okul bahçesine yalnız giderken "nasılsa oynıycak birileri vardır" diyebilmek demekEti kemik geçiyor demek;
Evden çıkmayan bilgisayar bebeleri haline gelmeden çocukluğunu yaşayabilmiş,son dönemin bir üyesi olmak,Ne sorusuna zonk cevabı vermekten zevk duymak, büyüteç ile kağıt yakmak ve siyah kağıtların beyaza oranla daha kolay yandığını keşfetmek, 9 voltluk pile dilinle dokunup o ekşi anı yaşamak,Televizyon konserlerini teybe çekerken odaya giren anneyi hemen susturmak, 23 nisan çocuk şenliğinde gelen yabancı çocuklara 5 dakikada aşık olmak demek
Son dersin son 5 dakikasında parkeleri giyip zilin çalmasını beklemek, hurraa kapıya doluşmak, dışarıya pestil olarak çıkmak demek, sinek ilacı arabalarının arkasında bıraktığı bulutta deli gibi dolaşmak demek.
Kutu kolayı açtıktan sonra kapağını çekip çıkarıp atmak demek
Tipe bak demek,Fon müziği Laura Brannigan'dan Self Control olan günler.
Bakkala gitmenin, sokakta oynamanın, harçlık toplamanın geçerli sayıldığı,Havuç´un olmadığı yıllar demek...
her şeye rağmen temiz ve el değmemiş bir hayat demek...
Sonrasında biz büyüdük ve kirlendi dünya demek.
Pazar akşamları mecburen yıkanmak ve erken yatmak demekSesi açıp kısmak için televizyonun dibine kadar gidip üstündeki düğmelere basmak zorunda olmak demek
Şehirlerarası yolculuklara çıkarken otobüsün 302s olması için dua etmek. Bilet alırken arka kapının önü ve tekerlek üstü olmasın demek.
Resimli futbolcu kartları demek, süper babaanne demek, fantayla kolayı karıştırmak demek, mahalle kavramı demek.
Çavuşevsku ve karısının kurşuna dizilişini TV'den seyretmek demek, o görüntülerin yıllar sonra bile kafadan hala çıkmamış olması demek.
Anket ve hatıra defterlerinin olması bunlara seviyorum ama kimi diye başlayan maniler yazmak,önünde tek arkasında 2 çizgi olan külotlu çorapların havada sallanarak giydirilmesi, içinde biri sabunlu iki ıslak bez olan mustili beslenme çantası, dantel yaka, yenen kokulu silgi, leblebi tozu çekerken atlatılan ölüm tehlikeleri, hulohop, ayak bileğine takılarak çevrilen top, sek sek oynamak, bayramda mahalleye dağılıp şeker toplamak, müsaitseniz annemler size gelecek demek.
TRT´nin yayın akışının bitmesiyle çalan İstiklal Marşı için ayağa kalkıp, marşı hazır olda bangır bangır söylemek ve marşın bitiminden sonra çıkan tiz "biiiiiiiiiiiiip"sesine rağmen televizyonu kapatmamak demek.
Zerrin Özer demek. Nasıl da geçmişti bütün bir yaz demek.Bu şarkıya kafanda klip çekmek demek.
Annelerin Çernobil yüzünden çay içirmemesi, gofret yedirmemesi demek..Challenger'ın olduğu günkü haberleri hatırlamak demek..
PKK saldırılarında her gün mutlaka birilerinin öldüğünü duymak ama anlamamak demek.
Veronica Castro'yu güzel zannetmek demek.Kenan Evreni Atatürk zannetmek demek.
Yazlık diskolarda içeri alınmamak demek, bunun için ağlamak ve içeride- her nedense- You are in the army now- şarkısında sarmaş dolaş dans eden abi ve ablalara bakıp özenmek demek
Gorbaçov´un kafasındaki kırmızılığın ne olduğunu merak etmek, anneye "Zeki Müren´e teyze mi diyim amca mı diyim" diye sormak,
Kenan evren´in cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılırken Çankaya köşkü basamaklarından yavaş yavaş inip sekreteriyle vedalaşmasını hatırlamak."Hayat Bilgisi" kitabında Kenan Evren´in resmi olması, her yere modern cami inşa etme furyasına anlam verememek, batman ve Şirnak´ın henüz il olmadığı günleri hatırlamak,
Özal'ın çenesinin enteresan yapısına anlam veremeyip, "acaba benim çenem de ilerde böyle olur mu" kaygısıyla aynaya bakmak demek..
.breyk breyk arkadaş arıyorum demekEve lazım olur diye fazlaca pul almak demekho ho ho hoover demek
Zeki Müren'in size alo diyoruuuum demesi demekİlkokulda Halley, Petrol ve Komancero şarkılarını uydurma sözlerle söyleyerek dans eden Tolga Han özentisi sefil dans grupları kurmak okul sonrasında ise her gün koşturarak eve gidip; bu toprağın sesi programında kımıl zararlısı ile mücadele yöntemleri, orman köylüsünün sorunları ve yüksek randımanlı durum bugdayı türleri ile ilgili verilen faydalı bilgilerin ardından Kamber ağa ile uyanık skeçlerini büyük bir ilgi ile izlemek demek küçük yaşta bilinçli bir çiftçi kadar ziraat bilgisine sahip olmak demek
sinemalarda the Lord of the rings, Harry Potter vs. izlemek yerine Jules Verne romanları okumakla geçirilen bir çocukluk demek
Aldım çantamı kolumaaa,çıktım Dallas yoluna,ben Babi´yi beklerkenCeyar girdi kolumaşarkısını dansıyla birlikte bilmek demek.
Kimler geliyo kimler?sana ne, sana ne?Ama bunu söylemenize gerek yok ki,ben yapınca alışverişi, zaten alıyorum satış fişi replikleri barındıran Ali-Ayşegül Atik reklamı ve bakkal amca, bir pergel, bir kalem, bir de çikolata alacağım.
Erooooolll, Eroooolll (mahallede çocuklardan biri) buraya gelin dedim size buraya !fişini de al oğlum´daki Meşhur Erol,hadi hep birlikte, hep birlikte,biz biz olalımyemeklerden önceeee,lavaboya koşalım,hafta da bir kere tırnakları keselim,fırçalayıp onları tertemiz olalım diye şarkılar ezberleyen bir nesil olmak
İcraatın içinden izleyip Özal´ın kalemine bakıp hipnotize olmaya çalışmak
Videocudan American Ninja, Kartal, Kan Sporu ve Evil Dead gibi filmlerikiralamak demek
Analogtan dijitale geçiş devrini yaşamış birey olduğunu anlamak ve ikisinden de farklı zevkler aldığının farkına varmak demek
Çok güzel bir ülkenin son yıllarını hayal meyal hatırlamak, sonra da çivisinin çıkışını görerek büyümek demek
Hava durumlarının eksi değil de "sıfırın altında bilmem kaç" denildiğini bilmek demek
Apartmanın çatısına 5 metrelik anten takıp üstüne de tencere kapağı bağlayan bir abinin sizi TV önüne oturtması ve çatıdan oldu mu diye bağırıp anteni ayarlamaya çalışması . Yunanistan kanallarını görüntülemek adına .. oldu oldu diye camdan kafayı çıkarıp bağırmak ve kimsenin buna şaşırmaması demek.
Siyah beyaz ve karlı bir görüntü de olsa ..Üstelik Yunanca tek kelime anlamasanız da gündüz vakti çizgi film izlemek için az debelenmemiş olmak demek...
Muhtemelen hayatımız boyunca yaşadığımız en güzel 10 yıl demek...
TRT 1´de oluşan sorunlar sonucu yayına bir süre ara verildiğinde ekrana getirilen donuk ağaç, dağ bayır resmine 10 dakika hareketsiz bakabilmek demek,
Türkiye'de yaşamış son mutlu kuşak olduğunu hüzünle hissetmek demek

12 Şubat 2009 Perşembe

KEDİLERİN ÖZELLİKLERİ...


kedileri diğer hayvanlardan ayıran temel özellikler nelerdir, hiç düşündünüz mü?


Hayvan: Kedi

Alem (kingdom): Hayvanlar Alemi (Animalia)

Phylum: Omurgalı (Chordata)

Sınıf (class): Memeli (Mammalia)

Sıra (order): Etçil (Carnivora)

Aile (family): Felidae


Doğada 35 çeşit vahşi kedi türü vardır. Bunlardan 7 tanesi, yani aslan, kaplan, jaguar, çita ve 3 farklı leopar, "büyük kediler" denilen gruptadır. Geri kalan 28 çeşitse "küçük kediler"i kapsar. Bizim minnoşlar, yani Felis sylvestris catus yaklaşık 4000 yıl önce Afrika vahşi kedisinin Mısırlılar tarafından çoook uzun bir süreçte evcilleştirilmesi sonucu ortaya çıkmışlar; bilmiyorum, bence iyi de çıkmışlar yani evcil kediler şu an bütün kıtalarda bulunurlar. Vahşi kedilerse Antartika, Avustralya ve Madagasgar hariç dünyanın her yerinde bulunabilirler.

Kedilerin uzun, kaslı, esnek vücutları ve yuvarlak kafaları vardır. Kuyruk boyu değişik uzunluklardadır. Bacaklar da aynı şekilde uzun ya da kısa olabilir. Kedilerin ön ayaklarında 5, arka ayaklarındaysa 4 tane parmakları vardır. Her parmakta tırnak bulunur. Kediler istedikleri zaman pençelerindeki tırnakları çıkarabilir, istediklerinde de geri çekebilirler. Patilerindeki yumuşak bölgeler hariç (hani yürüdüklerinde iz bırakan yerler), kedinin tüm ayakları tüyle kaplıdır. Bu, kedinin sessiz bir şekilde avlanabilmesini sağlar. Kedilerin koku, duyma ve görme duyuları oldukça keskindir. Ayrıca ayaklarındaki, ağız kenarlarındaki ve gözlerinin üstündeki bıyıklar, kedilerin hareket etmesine ve geceleri avlanabilmesine yardımcı olur.
Boyutlar dışında ‘küçük kedi’ ve ‘büyük kedi’ türleri arasındaki en büyük fark, çıkardıkları seslerdir. Büyük kediler boğaz, dil ve ağızlarındaki farklı yapılardan dolayı kükreyebilirler ama purr’layamazlar (hani kediler mutlu olduklarında karınlarından bir yerlerden bir ses çıkarırlar ya, işte ona purr deniyor). Buna 2 istisna ‘Clouded Leopar’ ve ‘Snow Leopar’ denilen 2 büyük kedi türüdür; bu kediler kükreyemezler, ama küçük kediler gibi purr’larlar.

Kediler etçil hayvanlardır; yani köpekler ya da ineklerin aksine, kedilerin temel besin maddesi et olmalıdır (Köpekler bizler gibi omnivore yani hem etçil hem de otçuldurlar. İneklerse otçul hayvanlardır). Etçil olmasının altında yatan şey, kedinin sağlıklı yaşayabilmesi için gerekli bazı besin maddelerinin sadece ette bulunması ve kedilerin bu gerekli maddeleri bitkilerden karşılayamamaları ya da kendi vücutlarında üretememeleridir. Etçil olmalarından dolayı kedilerin güçlü çene yapıları ve ağızlarında 30 keskin dişleri vardır.

KÜÇÜK MEKANLAR İÇİN HARİKA BİR ÇÖZÜM..

KÜÇÜK MEKANLAR İÇİN HARİKA BİR ÇÖZÜM..

Gençlere hitap eden tümleşik ilginç oda tasarımı.

Gençlere hitap eden tümleşik ilginç oda tasarımı.

Balkonda çiçek saksısı bulundurmanın akılcı çözümü..

Balkonda çiçek saksısı bulundurmanın akılcı çözümü..

BİR BABANIN OĞLUNA MEKTUBU

Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş. "Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş. Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine. Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış. "Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş... Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına. Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş. Sonra oğluna dönüp sormuş: "Ne görüyorsun?" Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. "Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış. Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.." Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş: "Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler. Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar. Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler. Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu. "Asıl ders bu değil!" dedi baba. Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi. "Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak... İkisinde de bir tat yok " Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. "İçmek istersin herhalde" dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü. "Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi... Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar."

BİRAZDA GÜLELİM :)

BİRAZDA GÜLELİM :)

SUSUYORUM ARTIK...

Ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde, ne de bağıra çağıra söylediğim şarkıların sözleri. Dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum... Sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerin de tadı yok? Peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden? Bilmiyorum! Susuyorum artık... Sustukça susuyorum. Sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. Ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler. Bazıları da acıtıyor üstelik… Sessiz geceler benim için sığınılan bir liman sanki. Kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor. Düşünüyorum da bu güne kadar hep; gibi yazmışım, gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim... Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. Bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla. Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş tükeniyorum... Onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde? Kocaman bir hiç! Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan… Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum… Kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su serpecek elin sahibini... Toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla süsleyecek sesin sahibini… Artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan. Örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken... Kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı... İçimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan. İşte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum. Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri…


Yalnızlık Macerası

Öyle yalnız kaldım ki hayatımda
Kimi gün öldüm kimi gün ilah oldum
Çok zaman annemin dizlerine hasret
Koydum başımı kendi dizlerime
Doya doya ağladım
Paylaşırsa dost paylaşırmış
İnsanın derdini sevincini
Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör
Hangi kapıyı çalsan kimseler yok
Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar
Aşık mı olmadım taparcasına
Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben
Diz mi çektirmedim alemde
Kerem gibiFerhat gibi gürz mü sallamadım dağlara
Ne Leyla yar oldu bana ne Aslı ne Şirin
O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum
Sabahları sokağa çıkmadan evvel
Cesaret şairim, cesaret
Kendi saçlarımı okşuyorum geceleri
Sevgilimin saçları niyetine.
Cahit Sıtkı Tarancı